Nurettin Topçu ve Alevilik: “Soner Yalçın’ın yazdığı çok önemli”

Tekin’in bugün yayınlanan “Yine Alevîlik tartışması: Nurettin Topçu’yu Anlamak/Anlamamak” başlıklı yazısının tamamı şöyle:

“İstiyoruz ki, tartışmalar bizi ayrıştırmaya götürmesin. Bir menfî cümle, bir mütefekkiri silmeye sebep olmasın. Sadece şerhimizi düşmeliyiz. Yalnız, mütefekkirimiz, bu ülkenin tabiî üyesi bir zümreyi, farklı noktaya getirmiş, hakkında zan doğurmuşsa, o mütefekkirimizin kıymet derecesi ne olursa olsun orta mekteplerde, ayrı bir yerde göstererek çocuklarımıza telkin etmemeli, onların iradelerine ipotek koymamalıyız. Mektep sıralarında körpe dimağlara zerk edilen fikirler, ileride o beyinlerin muhakemesi önünde set olabilir.

Nurettin Topçu’nun Alevîlere dair menfi sözlerinin sık gündeme getirilmesi üzerine, “Nurettin Topçu uzmanı” Prof. Dr. Baran Dural’la konuştuk. Araya girmeden sözlerini veriyoruz.

***

Şimdi yine en başa dönüp hatırlatmakta fayda vardır. Nurettin Topçu bir “antiler” düşünürüdür, bilimsel temelde dikotomik (ikizli) bir yaklaşıma sahiptir. O dönemin çoğu düşünürü gibi asıl vuracağı noktaya, başka unsurların üzerinden geçer. Bu bağlamda Alevîlere, “bozuk zihniyet” demiştir, “kökleri kazınmalı” demiştir. Ancak Arslan Tekin bu konu hakkında ne düşündüğümü bana sorduğunda tezim üzerinde şöyle bir araştırma yaptım. Sonuç ilginçti: Topçu sol gazetelerin yazdığı konu dâhil, Alevîler hakkında yazdıklarıyla tezde tam üç kez yer alıyordu. Topçu’nun Kemalistlere ve İttihatçılara yönelik çok daha ağır saldırıları otuz kez konu edilmişti. Aynı tezde İslâmcıları eleştiren kısımlar ise otuz sayısından en az iki misli fazlaydı. Derste Alevî kökenli bir öğrencim, Nurettin Topçu’nun bu söylemini bana sorsaydı, muhtemelen cevabım şöyle olurdu: Evet arkadaşlar bu sözleri etmiştir; ancak, söylemin gittiği yere bakmak lâzım. Söylemin devamından anlaşılıyor ki Topçu burada aslında Yeniçeri bozgunculuğuyla ve Kemalistlerle örtüştürülen Bektaşîliğe yüklenmek istiyor. Alevîlik Bektaşîlik toplumda bir tekerleme gibi baş başa geçtiğinden, ikisine de vurmak zorunda kalıyor ama asıl amacı Alevîlikten ziyade Bektaşîlik. Hatta Alevîliğin, Türklüğün içinden yani Şamanizm’den kaynaklandığını teslim etmesine karşın, Bektaşîliği tamamen dış bir kaynağa Zerdüştlüğe bağlıyor. Burada tipik bir Topçu dolayımı görüyoruz. Bir de Topçu’nun Şia düşmanlığı vardır. Alevîlere o sebeple biraz yükleniyor. Ancak Kemalizm’in hemen ardından siyasal İslâmcıların temel düşünce kalıplarının da dinden temizlenmesinin gerekliliğini vurguluyor. Yani burada nihaî hedefler siyasal İslâm ve Kemalizm. Tıpkı genel yazınında gördüğümüz gibi.

Kabul edelim veya etmeyelim Topçu, Sorbon felsefe bölümünden mezun ilk Türk düşünürü. Erzincan’ın Eğin’inden çıkıyor, o zaman Cumhuriyet’in dikkat çeken diğer öğrencileri gibi bursla Sorbon’da oldukça iyi bir dereceyle tahsilini bitirip, “Conformism et Revolte” başlıklı tezi yayınlıyor. Daha Türk milliyetçileri, partilerine isim veren “hareket” sözcüğünü “millî” zannederken, o bu sözün Maurice Blondel’in “Hareket” felsefesinden alındığını bilip işliyor. Bunu yaparken de aslında herkesin Alman-İtalyan faşizmiyle suçladığı Alparslan Türkeş’in, “hareketini” farklı bir odağa yasladığını ve Türk milliyetçiliğine gayet haksızlık edildiğini de göstermiş bulunuyor. Topçu, antik Yunan geleneğinin Sokrat-Platon-Aristo üçlemesini ülkemize kazandıran ve Türk Sokrat’ı olarak, salt ahlâk kuramcısı kimliğini her daim üstünde taşıyarak öğretilmesi, en azından duyurulması gereken bir düşünür. Kurtuluş Savaşı’na açıktan cephe alan Refik Halid Karay, Sevr’i içine sindirip imzalayan Rıza Tevfik bugün ders kitaplarındalar. Kültürde bütünselliği yakalamak amacıyla böyle olması da gerekirdi. Bunlar gibi Türk öğrencisinin, Türk muhafazakârlığının 4 özgün kolundan birisini, Anadoluculuğun II. Kuşak liderini, Müslüman Anadolu sosyalizminin kurucu düşünürünü (hiçbir takipçisi bu fikrini izlemese de) tanıyıp bilmeye, öğrenmeye hakkı vardır.

Ancak Topçu’nun, yukarıda sayılan rezervlere dikkat ederek okutulması lâzımdır. Eğer Topçu kesif bir Alevî düşmanı olarak Alevîlik düşüncesine çamur atmak, onu karalamak için kullanılırsa, bunu önlemek, Topçu’yu ekseninden kendi amaçları için saptıran zihniyete ortalığı dar etmek, tüm Alevîlerin ve aklı başında Sünnî kalemlerin boynunun borcu olmalıdır. Topçu kimsenin eline alıp megafon gibi sağa sola saldırmak için kullanabileceği bir alet/düşünür değildir.

Topçu ve Alevîlik hakkında araştırma yaparken karşıma çıkan ilginç bir ayrıntıya değinmek istiyorum. Bu husus, belki de tüm yazdıklarımdan önemli. Araştırmam sırasında bugün hâlâ yayında olan AleviHaber başlıklı sitede, Soner Yalçın’dan yapılan bir alıntıyla karşılaştım. 20 Şubat 2015’de yayınlanan alıntı-makalenin başlığı, “Baş davası ahlak olan bir müslüman sosyalist NURETTİN TOPÇU”.

Soner Yalçın, bu yazsında Topçu’yu göklere çıkarıyor ve AleviHaber de henüz Alevî kesim kışkırtılmadığı için Topçu’ya sahip çıkıp yayınlıyor. Yani bu açıdan bakıldığında Topçu sol basın tarafından çığırından çıkarılıp Alevî kesimin önüne atılmadığı zaman, Alevî topluluklarının bu düşünürle bir alıp veremedikleri yok.

Burada önemli olan, “Açılım” denilerek mevcut hükûmet tarafından, kendi oy depoları zannedilip sosyalist-komünist-sosyal demokrat yayın organları partiler tarafından, kimilerinin, Alevîleri kullanarak, onlara her şeyi yaptırabilecekleri sanısına kapılmış olmalarıdır. Alevîler, Rumeli kökenli biri olarak söylüyorum, zamanında yer yer kendilerine çok haksızlık yapılmış olmasına rağmen, Anadolu topraklarından hiç çıkmamış, mücadelesini bırakıp ye’se kapılmamış bir kesimdir. Muhtemelen de köken olarak Rumelili benden daha Türk’türler hatta öz Türklerdir Alevîler eğer isterlerse sağa, sola veya başka yere oy da verebilirler ama hiç kimse Alevîleri, bindirilmiş kıtaları ya da Pavlov’un köpekleri gibi görmemesi gerekir. Alevîler sayısı milyonları bulan bir topluluktur. Siyasal-toplumsal görüşlerinde rüştlerini ispatlamış, kendi başlarına hareket edebilen bu topluluğa, çok kaba bir deyimle, “Tut yakala” refleksiyle yaklaşmak yanlıştır. Ben bölücülük diyemem ama en azından bu parçalanmış toplumsal yapıda, birleştirici bir tutum/davranış değildir. Hele hele aynı yayın organlarında ikide birde Alevîlerin kulağını çekmek istercesine, “Alevîler sağa kayıyor”, “Devletin Alevîleri” tipi yayın yapmanın, politika üretmenin hiçbir gereği yoktur. Ne Alevîler birilerinin ipotekli malıdır ne de aklen kusurlu varlıklardır. Alevîler sağa, sola, canları her nereye çekerse oraya gitmesini de gitmemesini de bilirler. Yeter ki siz milletin fikrine temellük koyacağınıza adam gibi siyaset üretin.

***

Türkiye’de Nurettin Topçu’yu derinliğine inceleyen akademisyenlerimizden Prof. Dr. Baran Dural, fikir adamımızın Alevîler hakkındaki sözlerinden yola çıkarak, bütüncü yok etmeye karşı değerlendirmesi, sanırım, bizi uyandırıyor, nerede duracağımızı, nerede yürüyeceğimizi ortaya koyuyor.”

Arslan Tekin’in atıfta bulunduğu 11 Mayıs 2008 tarihli Soner Yalçın yazısının ilgili bölümü şöyle:

“Nurettin Topçu, Türkiye düşünce tarihinin kendine özgü, ilgi çekici, cesur ve omurgalı bir aydınıydı. Ömrü boyunca yazdı ve yazdığı gibi yaşadı.

İslamcılarda yaygın olan dış dünyayı suçlama tavırlarına karşılık hep içe yönelik özeleştiriler yaptı. Milliyetçilik, İslamcılık ve muhafazakárlığa en sert eleştirileri yöneltti.

Anadolu Müslüman Sosyalizmi’ne inanmış bir entelektüeldi. İslamcıların “güler yüzlü Mehmet Ali Aybar”ıydı…

Felsefeciydi; Fransa’da okudu; Paris Sorbonne’da doktora yaptı.

Ahlak kuramcısıydı. Doktora tezi; “İsyan Ahlakı”ydı.

Nurettin Topçu’ya göre, İslam dünyasının içinde bulunduğu kötü durumun sebebi; ne siyasi ne iktisadi ne ilmi ne de fikriydi. Asıl sebep Kuran’ın özü olan ahlakın kaybedilmesiydi. Müslümanlar birtakım geleneksel hareketleri titizlikle yerine getirmekte, fakat düşünmekten kaçınmaktaydı.

“Kuran harikası olan ilahi ahlak, İslam diyarında çoktan gömülmüştür” diyen Topçu, bunun temel sebebini felsefenin İslam topraklarından kovulmasında buldu.

Ona göre, “Din bilgi kaynağı değil, kuvvet kaynağıydı. Dindar adam başkalarından çok şey bilen değil, daha çok kuvvetli olan insan” idi sadece.

Gelenekçi İslamcıların, “Kuran’ın varlığı káfidir; felsefe insanın inançlarına zarar verir; çünkü sorduğu sorularla insanı şüphe ve inkárın çukuruna düşürebilir” sözlerine ağır karşı çıktı:

“Felsefe olmazsa Büyük Kitabı hakkıyla anlayamazsınız, sadece ezberlersiniz. Kuran Allah’ın kitabı, felsefe ise bizim onu anlayacak olan şahsiyetimizin örgüsüdür.”

Nurettin Topçu Osmanlı’da, İbn Rüşdcü Hocazade ile Gazalici Molla Zeyrek arasında yapılan tartışmayı; felsefenin tutarsızlığını iddia eden Gazalici Molla Zeyrek’in kazanmasını, Müslüman yozlaşmasının miladı gördü.

Ona göre, felsefesiz bir İslam’da; sorumluluk yerini vazifeye bıraktı; ruh dünyasının akil adamlarının yerini ise gözlerini kapayıp vazifelerini yapan görev adamları aldı.

“Toplumsal yaşamdaki gelenekler, örfler, ádetler, kurallar insan hürriyetinin önündeki en büyük engellerdir. Gelenekçi/muhafazakár; güvenliği özgürlüğe tercih etmiş, yaratıcı fikirlerden/hareketlerden vazgeçmiş bir cemiyet adamıdır. Bunlar asırlarca aynı alışkanlığı tekrarlamaktan huzur duyarlar. Örflerini değiştirmek, onların bir uzvunu kesmek gibidir.”

Nurettin Topçu, isyan ahlakı teorisini açıklarken ideal tip olarak, “Ben Hakkım” dediği için işkenceyle öldürülen tasavvufun meşhur şehidi Hallacı Mansur’u örnek aldı.

İslam’ın geleneksel ve resmi yorumlarıyla sürekli hesaplaşan Topçu’ya göre, tasavvuf düşüncesinin temeli vahdet-i vücud, ahlaklığın en yüce mertebesiydi.

Bu anlayışı onu, “kentli” Gümüşhanevi Dergáhı’na götürdü. Dergáhın “rahle-i tedrisatından” geçti. Bu “sınav” onu Doğu-Batı kültürü sentezine ulaştırdı.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir